Bil Jay, “Fotoğrafçı Olmak Üzerine” adlı kitabında Magnum’un efsanevi
fotoğrafçılarından yakın arkadaşı David Hurn için şunları yazar.
“Diyelim ki David Hurn’u çektiği bir fotoğrafın içindesiniz; muhtemelen onu fark
etmeyeceksiniz. O bir bukalemun gibi ortama uyum sağlar; ya bir sosyete
düğününün konuğudur, ya da işçi sınıfından bir piknikçi. Poz verdirmez, insanı
ileri geri itip kalkmaz, bir dizi hareket yaratmaz; sakindir, herkesten biridir,
içeriden, sessiz biri. Fakat biri sizi dürter ve şöyle der: “O, fotoğrafçı David Hurn”.
Gider tanışırsınız ve doğuştan utangaç birinin içten tebessümü ve heyecanı ile
dolu olduğunu görürsünüz”.
Evet, David Hurn, herkesten biridir.
İçeriden ve sessiz biri…
Kitabı ilk okuduğumda bu paragrafın üzerinde çok düşündüğümü hatırlıyorum.
Özellikle içeriden ve sessiz biri olma kavramının üzerinde çok düşündüm.
Çoğu fotoğrafçı fotoğraf makinesinin deklanşörünün sessizliğiyle övünür.
Leica’ların en büyük özelliklerinden biri deklanşörünün son derece sessiz
çalışmasıdır.
Bu özellik bu makineleri son derece sessiz ve dikkat gerektiren ortamların seçkin
prensleri haline getirir.
Bundan yıllar önce birkaç fotoğrafçı arkadaşımla, bir klasik müzik konserini
fotoğraflamaya gittiğimizde yaşadıklarımızı yüzüm kızararak hatırlıyorum…
Salonun 4 ayrı yerine konuşlanan tripotlarımızın üzerindeki makinelerden
yankılanan deklanşör sesleri, nasıl da derin sessizlik içinde melodilerin büyüleyici
etkisi altındaki bir iki izleyicinin tepkisi ile yüzümüze çarpan ve
unutamayacağımız bir tokada dönüşmüştü.
İşte Leica’nın sessizliği bu tür ortamların cankurtaran simididir.
Ya fotoğrafçının sessizliği?
İşte konumuz budur aslında.
Günümüzde bulundukları ortamlarda dikkat ve ilgiyi üzerlerine çekmekten
hoşlanan gösteriş meraklısı fotoğrafçıları gördükçe David Hurn gibi ustaları
hatırlamamız gerekir.
Hani bilmem kaç milyon pikselli makineleri, bilmem kaç mm odak uzaklığındaki
objektifleri, tripotları, monopotları ile saniyede bilmem kaç kare çeken makinesi
ile seri çekimle dikkatleri üzerine toplayanlar. Sonra dönüp dolaşıp “Şu insan fotoğraflarında istediğim sonucu bir türlü
alamıyorum, ne yapmam lazım?” diyenler.
İyi fotoğrafçı kendisini fark ettirmeyen, ortama çabuk uyum sağlayan, dikkatleri
üzerine çekmeyen ve sessiz çalışmasını becerebilen fotoğrafçıdır. İyi fotoğraflar
da bu tür çalışmaların ürünü olarak karşımıza çıkarlar.
Farkında mısınız; dijital fotoğrafçılık geleneksel anlayışların kalelerini yerle bir
ettikçe, yeni ve kaliteli bir fotoğraf anlayışının yanında farklı fotoğrafçı tipleri de
karşımıza çıkmaya başladı.
Kendisini hemen fark ettiren, ortama uyum sağlamakta zorlanan ve alabildiğine
gürültülü çalışan ve bunu bir maharet olarak çevresine aksettiren fotoğrafçılar
bunlar.
Sadece fiziksel anlamda değil, sosyal ve anlayış olarak da gürültücüdürler.
Herketsen önce topa dalıp tartışmaların içinde olurlar, bir iki fotoğrafla öne çıkıp
ahkâm keserler, web sitelerinin forum sayfalarındaki tartışmalara balıklamasına
dalarlar, gördükleri her fotoğrafa fütursuzca eleştiri yapar ve kimseyi kolay kolay
beğenmezler.
Fotoğrafçının fotoğrafı konuşmalı, projeleri gürültü çıkarmalıdır.
Bil Jay’ın, ünlü usta Hurn’la ilgili düşüncelerinin devamıyla yazımı noktalayayım:
“Tuhaf ama gerçek. Tüm dünyasına ve dünya çapındaki deneyimlerine rağmen
David Hurn, birçok fotoğrafçı gibi çekingen biridir. Güçsüzlük gibi görünen bu
özelliğini güce dönüştürmeyi başarmıştır. İnsanlardan hoşlanır ve fotoğraf
makinesi sayesinde onlarla bağlantı kurar, hem de makinenin arkasında
saklanmaya devam eder”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder